16 Mart 2012 Cuma

YILIN İLETİŞİMCİLERİ ÖDÜLLERİ ve İKİYÜZLÜLÜK



1993 yılında üniversiteye başladığım yıldan bu yana, iletişim fakülteleri tarafından verilen “Yılın İletişimcileri Ödülleri”ni hiçbir zaman doğru bulmadım;
‘En iyi haber spikeri’, ‘En iyi magazin programı’, ‘En iyi spor programı’, En iyi haber programı’, ‘En iyi Yarışma programı’, ‘En iyi televizyon’, ‘En iyi televizyon dizisi’ vs. vs.
Bu ödül başlıklarını her gördüğümde, aklıma ister istemez şu iki soru geliyor;
1.       Neye göre en iyi?
2.       İletişim fakülteleri neden “Yılın İletişimcileri Ödülleri” verir?
‘Neye göre en iyi?’ sorusunu, nasıl cevaplarsak cevaplayalım ortada ciddi bir çelişki var. Eğer “En iyi”, iletişim fakültelerinde verilen eğitime göre belirleniyorsa; bu ödüllerin hiçbirinin verilmemesi lazım. Yok eğer medyanın kendi içindeki rekabete göre veriliyorsa; o zaman da, iletişim fakültelerindeki ders içeriklerinin değişmesi lazım!
Çünkü, başta televizyon yayınları olmak üzere, medya, ben bildim bileli kıyasıya eleştirilir iletişimciler tarafından. Yanlı, çıkarcı, ticari, etik olmayan, kalitesiz, seviyesiz gibi cümlelerle yapılan eleştirilerin çoğu da haklı eleştirilerdir aslında. Öğrencilere derslerde “Bunlar gibi olmayın” diye öğütler verilir.
Ancak ne gariptir ki, aynı iletişimciler, en seviyesiz programlara “Yılın en iyi magazin programı”  ödülü vermekten de geri durmazlar!
İşte burada ikinci sorunun cevabı merak konusu oluyor; İletişim fakülteleri neden “Yılın İletişimcileri Ödülleri” verir? Hem de, o ödüllerin verildiği medya mensuplarının çoğunun, iletişim fakültelerindeki eğitimi ve iletişimcileri  küçük gördüklerini bile bile.
Yani, her iki taraf da birbirlerine “Tü kaka” der ama bir taraf ödül verip okulunun reklamını yapmak ve medya ile iyi ilişkiler kurmak için çabalar; diğer taraf ise o hiç beğenmedikleri iletişimcilerden aldıkları ödülü, “Genç iletişimciler, bu işin eğitimini alanlar bizi yılın en iyi ‘bilmem nesi’ seçti” diyerek ekranlarda ballandıra ballandıra anlatırlar.
Bu ikiyüzlülüğün nedeni gayet açık aslında; ‘al gülüm ver gülüm’ ilişkisi!
Her iki tarafın bu samimiyetsizliğini biraz detaylandırmakta fayda var; iletişim fakülteleri tarafından verilen “Yılın İletişimcileri Ödülleri” için anket soruları ve altında yer alan seçenekler hazırlanırken, özellikle ulusal medyanın popüler isimlerine ve popüler programlarına yer verilir. Dolayısıyla ödül alacak isimler de bu popüler isimler arasından belirlenir.
Sonuçlar açıklandığında genellikle birçok televizyon kanalı, radyo, gazete veya ünlünün ödül aldığı görülür; aslında bu sonuçlar planlı bir çalışmanın ürünüdür! Böylece ödül töreni birçok mecrada kendine yer bulur ve okulun tanıtımı yapılmış olur. Aynı zamanda, ödül verilen popüler isimlerin okula gelmesi sağlanarak ilişkiler geliştirilir.
Hatta bazı fakültelerin, sırf bir ünlüyü konuşmacı olarak fakültelerine getirtebilmek için ödül verme garantisi verdikleri bile olmuştur. Bununla birlikte, iletişim fakültelerine konuşmacı olarak giden bu popüler isimler çoğu zaman piyasanın çalışma koşullarını anlatırken, fakültelerde verilen eğitimi ve öğrencileri küçümserler.
Yaptıkları işin ne kadar önemli olduğundan, bu işi yapabilmenin zorluklarından dem vurup,  iletişim öğrencilerinin ve akademisyenlerin gözünün içine baka baka “ipler bizim elimizde haa ona göre” zihniyetini ve “bu işler öyle okumakla olmuyor” ukalalığını hissettirler.
Koca koca akademisyenler de bu konuşmaları süt dökmüş kedi gibi dinlerler! Ne de olsa konuşanlar medyatik-ünlü misafirler; onları kırmamak lazım. Sonra okullarından stajyer öğrenci almazlar  maazallah!
Bu tutumu eleştirmeye kalkan öğrenciler ya da hocalar çıkarsa; ters bakışlarla durum bertaraf edilir.
Özetle ‘Körler sağırlar birbirini ağırlar’